Kıssadan Hisse
Mini Öykü...
(Dikkat! %100 yaşanmış ibretlik hikaye içerir.)
(Dikkat! %100 yaşanmış ibretlik hikaye içerir.)
Gece ansızın uyandım. Oda kapkaranlıktı, ortalık sakindi, evde sadece iki sene önce bilmem kaç bin liraya aldığımız Bosch marka buzdolabının çalışma sesi yankılanıyordu. Saat gecenin kaçı olmasına rağmen dolap hala çalışıyordu, su uyumuş dolap uyumamıştı, işte Alman disiplini böyle bir şeydi. Sevgili buzdolabı verdiğimiz parayı son kuruşuna kadar hak ediyordu, helal olsundu. Bunları düşünürken fark ettim ki biri güldürse altıma kaçıracak kadar çok çişim gelmiş durumdaydım. Neyse ki evde yalnızdım ve o saatte çevremde beni güldürebilecek kimse yoktu. Resmen verilmiş sadakam vardı, ucuz atlatmıştım. Yine de vakit kaybetmeden çişe kalkmalıydım yoksa her şey için çok geç olabilirdi. Fakat aşırı şekilde uykuluydum, başımı yastıktan kaldıramıyordum. Bir miktar da terlemiştim. Hem çişim gelmişti hem terlemiştim. İlker Yasin’in dediği gibi hem gol hem penaltı gibi bir şey olmuş ama kimse ölmemişti. Peki neden böyle olmuştu? Vücudumdan hem ter hem idrar yolu ile atmam gereken madde neydi? Vücudum bana ne anlatmaya çalışıyordu? Böyle şeyler neden hep iyi insanların başına gelirdi? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrenmişti? Kafamdaki soru cümbüşünü bir kenara bırakıp mahmur gözlerle yatağımdan kalktım. Karanlık koridorda el yordamıyla duvarlardan destek alarak ilerlemeye başladım. Daha önce hiç muhabbetimiz olmamasına rağmen duvarlar bu zor zamanımda bana destek olmuştu. Hayvan gibi kral hareketti. Bu iyiliği asla unutmayacaktım. Koridorda ilerlerken bir anda bir şeye takıldım ve neredeyse düşecek gibi oldum. Peki neydi bu karanlıkta bir anda önüme çıkıp beni düşürmeye çalışan şey? Bir el? Bir ayak? Bir çelme? Aman allahım yoksa? Evet tam da düşündüğüm gibi bu bir damacanaydı. Biraz şişman olduğu için zaman zaman şakayla karışık takıldığım hain damacana. Duvarların yaptığı iyiliği unutmayacağım gibi damacananın yaptığı kötülüğü de unutmayacaktım. Ama unutabilirdim de, garantisi yoktu. Hain damacanayı arkamda bırakıp banyoya ulaştım. Klozetin kapağını kaldırdım. Küçük abdestimi icra etmeden önce klozet kapağını kaldırmamdan ötürü kendimi örnek vatandaş gibi hissediyordum. Ama ben sadece toplum olarak birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde yapılması gerekeni yapmıştım. Ardından kendimi koyverdim. Döküldükçe rahatlıyor, rahatladıkça dökülüyordum. Mükemmel bir histi bu. İşimi bitirdikten sonra her TC vatandaşının yapması gerektiği gibi klozet kapağını indirerek birkaç sevap points daha kazandım. Sonra tekrar kaldırdım tekrar indirdim, kaldırdım indirdim, kaldırdım indirdim. Adeta sevaplarıma sevap katıyordum. Eee örnektim ama keriz değildim, serde kurnazlık vardı. Artık sıra ellerimi yıkamaya gelmişti. Sıvı sabundan ilk fırtı çektiğim gibi bir de aklıma ne gelsindi, yatmadan önce dişlerimi fırçalamamıştım. İşte o an tüm sır perdesi aralandı. Yukarıda sorduğum soruların cevabını bulmuştum. Çiş bahaneydi, çiş bir amaç değil araçtı. Evrenin dişlerimi fırçalayabilmem için beni uyandırma yöntemiydi bu. Ya o gece dişlerimi fırçalayamasaydım? Bakterilerle planktonlar ağzımın içinde cima eylerken onlara yardım ve yataklık yapmaktan ceza alsaydım kim verecekti bunun hesabını? Neredeydi bu devlet neredeydi bu insanlar? Neyse ki bir faciadan kıl payı kurtulmuştum. Yatağımdan kalkarken içimden küfürler ettiğim çişe yatağıma geri dönerken teşekkür ediyordum. İyi ki vardı, iyi ki gelmişti, iyi ki benim çişim olmuştu, onu çok seviyordum. Kıssadan hisse ise şuydu, her işte bir hayır vardı.
Bitti.
Bitti.
Yorumlar
Yorum Gönder